Futbol, milyonların oynadığı ve izlediği Dünya’nın en popüler sporu.
Kahraman muamelesi gören oyuncular nefes kesen yetenekleriyle fizik kurallarını altüst ediyor. Sahada, onlardan süpermen olmaları beklenirken, saha dışında ise yaşam tarzlarıyla göz kamaştırıyorlar. Modern futbol hızlı ve acımasızdır. Hem zihinsel hem de fiziksel zorluklar içerir. En büyük ödül, sporun en güçlü isimlerinin efsane olmak adına birbirileriyle kıyasıya mücadeleye girdiği Dünya Kupası’dır. Her futbolcu bu kupayı kaldırmak ister. Günümüzde ise bilim, bu hayalin gerçekleşmesine yardımcı oluyor. Yeni teknolojik gelişmeler, sakatlıkların tedavisi, diyetler, antrenmanlar ve aklın gücü, en iyiyi yenme adına en etkin şekilde kullanılıyor.
Dünya Kupası maçları, dehalarını kullanan futbolcular tarafından kazanılıyor. 1998 yılında oynanan Dünya Kupası maçında, İngiltere’nin bir sonraki tura geçebilmesi için Kolombiya’yı yenmesi gerekiyordu. Serbest vuruşlardan attığı gollerle tanınan 21 yaşındaki genç futbolcu gole doğru gidiyordu ve muhteşem bir gol attı. Maç sonunda İngiltere turu geçerken aynı zamanda yeni bir yıldız da doğdu. İngiltere milli takımının ve Manchester United’in orta saha oyuncusu David Beckham.
Beckham modern futbolun ikonudur. Nefes kesici bir yetenek, son derece formda bir beden, saha içinde ve dışında disiplinini sürdüren bir oyuncu. Doğru besinleri alıyor, antrenmanlarını aksatmıyor ve bir sonraki maça konsantre oluyor.
Beckham’la çalışan Manchester United’in spor psikoloğu Bill Beswick, David Beckham hakkında şunları söylüyor ; “David Beckham yıllar boyunca frikik antrenmanları yaptı. Maç sırasında kazanılan frikik istediği bir noktadaysa, David otomatik olarak topu alır. Biz buna kinestetik deha diyoruz. Topa vurmuyor, adeta topu hissediyor. Topun devinimini hissediyor. Topa istediği gibi hükmedebiliyor. Onun bir balet olduğunu söyleyebiliriz. Baletler ve balerinler kinestetik dâhileridir. David topla bir balet gibi oynayabilir. Her şeyi hisseder ve büyük bir zarafet içinde hareket eder. O, askerlerin arasındaki bir sanatçıdır. Milli maçlarda kullandığı frikikleri izlersek o anların Beckham’a ait olduğunu görürüz. Kendine güveni tam ve olağanüstü bir zihinsel güce sahip. Önemli anlarda sorumluluk almayı çok seviyor.”
Peki bu işin ustası olan David Beckham, yeteneği hakkında neler söylüyor?
“Benim için önemli olan paslarımdaki ve frikiklerimdeki isabet oranıdır. Futbolumdaki en baskın özellik ölü toplardaki gücümdür. Antrenmandan sonra yarım saat 40 dakika daha sahada kalır üst üste frikik çalışmaları yaparım. Pas ve şut tekniğimi geliştiririm.”
David Beckham’ın yeteneği, özellikle beden hareketleri yani biyomekaniği, spor bilimcileri hayrete düşürüyor. Bu yeni bilim dalının önde gelen uzmanlarından biri olan Doktor Adrian Lees bunu söyle anlatıyor; “Usta oyuncular bedenlerinin üst kısmını çok iyi kullanır. Topa vurdukları anda eğer dikkatli bakarsanız, üst tarafın yani göğüs kısmının döndüğünü görürsünüz. Vuruş gerçekleşmeden önce kalça ve omuzlar geriye doğru itilir. Vuruş anında ise kalça ve omuzlar aynı hizada tutulur. Bu da doğal olarak vuruş gerçekleştiğinde üst bedendeki enerjinin bacaklara yansımasını sağlar. Böylece olağanüstü sert vuruşlar yapmayı başarırlar. David Beckham doğal yeteneği sayesinde topa muhteşem bir netlikle vuruyor. Tıpkı bir golfçü gibi ayağını sallıyor ve isabetli bir vuruş yapıyor. Topun sol alt köşesine vurduğunda bir devinim olacağını biliyor. Bu şutlarda top dönerek yol alıyor ve kalecinin uzanamayacağı noktaya gidiyor. Bu sayede Beckham’ın biyomekaniği kaleye füzeler yollayabiliyor.”
David Beckham bir futbol sanatçısı ama aynı zamanda bir takım oyuncusu, milli takımın kaptanı ve Manchester United’lı takım arkadaşlarının ilham kaynağı. Başarılı bir takım kurmak için gerekli bilim, simdi de futbolda başarılı olmanın diğer bir yolu. Modern futbol her oyuncunun üstün birer atlet olmasını gerektirir. Bilim sayesinde ise her zamankinden daha zinde olabiliyorlar. Takım fizyoterapistleri sakatlıkları tedavi ediyor ve önlüyor. Beslenme uzmanları sporculara ne yiyip içmeleri gerektiğini söylüyor. Spor psikologları ise takımı zihinsel olarak hazırlıyor. Üst seviyede mücadele edebilmek için günümüzde futbol kulüpleri spor bilimcilerle yakın çalışmalar yapıyor. Bu uzmanlar maçların kazanılmasında ve kaybedilmesinde önemli katkılar sağlıyor.
Dünyanın en büyük ve en üst düzey liglerinden biri İngiliz premier ligidir ve dünyanın en yetenekli oyuncuları bu ligde yer alır. Dünya kupası kazanmış Arsenalli futbolcu Thiery Henry, Hollanda milli takımı ve Manchester United forveti Ruud Van Nielstlerooy en yetenekli İngiliz oyuncularla birlikte bu ligde top koşturuyor. İngiltere’nin kuzey doğusunda ise premier lig takımlarından Middlesbrough yer alıyor. Rakipleri kadar maddi güçleri olmadığı için daha küçük bir takım oluşturmak zorunda kalmışlar bu da en iyiye ulaşmak için spor bilimcilerden destek almalarını gerektiriyor. Steve McClaren Manchester United’in yardımcı antrenörlüğünü yapmıştı ve 2001 yılının Eylül ayında görevinden istifa ederek Middlesbrough’da teknik direktörlük teklifini kabul etti. En çok ilgilendiği konulardan biri spor biliminin spora olan katkılarıydı. Middlesbrough bilim ekibinin başında uzman spor fizyoloğu Chris Barnes bulunuyor. Chris Barnes, Middlesbrough’lu sporcuların modern futbolun sert ve çabuk yapısına hazır olmalarını sağlayan isim. Sporcuların hızını, çevikliğini, genel dayanıklılığını, gücünü, esnekliğini ölçüyor. Hataları saptayıp, eksiklikleri belirliyor ve oyuncunun sahadaki verimini en üst noktaya çıkartmaya çalışıyor. Böylece antrenörlerle çalışabilecek daha güçlü, daha esnek ve daha dayanıklı sporcular yetiştiriyor.
FUTBOL VE SPOR BİLİMİ
Futbol ve spor bilimi
Bir premier ligi takımı yılda 50’den fazla maç oynuyor ve bu, sert şartlarda oynanan 75 saatin üzerinde futbol demektir. Takımdaki oyuncular yıl boyunca düzenli olarak kontrolden geçiyor. Bu da bu oyuncuların istatistiklerini tutmalarını ve onları daha iyi tanımalarını sağlıyor. Bu istatistiklerden oyuncuların güçlü ve zayıf yanları belirleniyor. Eğer bir oyuncu formdan düşme izlenimini verecek olursa hemen o oyuncuya bireysel çalışmalar uygulanıyor. Önce konuşma sonra hız ve çeviklik testleri yapılıyor. Bazende laboratuvar ortamında izleniyorlar. Her oyuncunun kalp atış hızlarını antrenmanların sonrasında ölçüp, buna göre antrenman yoğunluğu öneriliyor. Antrenman yoğunlukları oyuncuların bireysel güçlerine ve dayanaklıklarına göre belirlenmek zorunda olduğu için herkeze bir göğüs bandı takılıyor. Bu bantta kalpten gelen akımı ölçecek 2 elektron bulunuyor ve bant takılır takılmaz bilgiler toplanmaya başlıyor. Böylece dayanıklılığı ölçerken gelen her sinyal gücü belirliyor. Antrenman bitip bilgiler bilgisayara yüklendiğinde, Spor fizyoloğu bütün bu sürecin istatistiklerine sahip oluyor. Sadece o günün değil, o haftanın, o ayın hatta o sezonun bütün verileri elinde oluyor. Bu verilere bakarak sporcuların antrenmanlarını azaltması yada fazlalaştırması gerektiğini anlıyor ve ona göre bir çalışma çizelgesi hazırlıyor.
Chris Barnes’in spor biliminin stratejisi oyuncuların beslenme alışkanlıklarına dayanıyor. Beslenme bilimi futbolda devrim yaratıyor. Spor, gitgide daha da sertleşmeye başlayınca sporcuların da daha fazla mesafe kat etmeleri gerekiyor. Daha yoğun aktiviteler, doğal olarak daha fazla enerji gerektiriyor. Sporcuların doğru beslenip beslenmediklerini, yemeklerinin gerektiği gibi hazırlanıp hazırlanmadığını sahadaki mücadelelerinden anlayabilirsiniz. Enerjiyi yoğun olarak karbonhidratlardan alırlar. Eğer bir gün önce yeterli düzeyde yemezlerse ya da maç sabahı beslenmelerine dikkat etmezlerse sahada onları harekete geçirecek yeterli yakıtı bulamazlar. Ortalama gereksinim günlük 3500 kalori ve üzeridir. Yoğun bir antrenman sırasında 1000 kaloriden fazlasını harcayabilirler. Bu yüzden günlük kalori alımlarına dikkat etmeleri gerekir. Bir sporcu olarak o gün daha fazla enerjiye gereksiniminiz varsa, doğru şeyleri yemeniz gerekir. Maçtan bir ya da 2 gün önce düzenli olarak beslenirseniz ve bunu doğru yaparsanız kariyeriniz çok daha uzun ömürlü olabilir. Yanlış beslenmek kasların zayıflamasına neden olur ve sakatlanma riskini artırır. Bu da sakatlanmayı önleyen bilimi son derece önemli bir hale getiriyor.
Futbolcuların antrenman öncesi iyi ısınmaları çok önemlidir. Buna dayanarak her antrenman öncesi uzun bir ısınma sürecinin geçmesi gerekiyor. Bu arada birçok futbolcu salonda 30-40 dakika ısınmış oluyor. Daha sonra gerçek ısınma hareketlerine geçiliyor. Oyuncuları gözlemleme aşamasında ise çok ama çok dikkatli olmak gerekiyor. Teknik direktör maç sırasında oyuncuların yorgunluk düzeyleri konusunda oldukça titiz davranmalı. Herhangi bir adale bazlı sakatlık öncesi oyuncu değişimi için bu verilerin göz önünde tutulması gerekiyor. Sakatlıkları önlemek adına bir ekip sürekli olarak çalışmalar yapmalıdır. Futbolcular için en kötüsü maçları kaçırmaları değil bu maçları kenardan seyretmek zorunda kalmalarıdır. Hangi futbolcuya sorarsanız sorun en nefret ettikleri şeyin, sakatken kenardan maçları izlemek olduğunu söyler. Uzun bir süre sakatlık yaşayan her sporcu için dayanılmaz bir süreçtir. Bu artık bir bakıma duygusal bir sorun olmaya baslar. 1-2 hafta sakatlık yaşayan bir sporcu antrenmana çıktığında yapması gerekene konsantre olamaz ve yapması gerekeni yapamaz. Sakatlıklarla boğuşmak ve profesyonel futbolun baskılarıyla mücadele etmek spor psikolojisinin en büyük destekçilerinden Middlesbrough teknik direktörü Steve McLaren’in yakından tanıdığı bir gerçek. Bu bilimi öylesine destekliyor ki Manchester United’in psikoloğu Bill Beswick’e teknik direktör yardımcılığı görevi vermekten geri kalmamış.
Bill Beswick, premier ligde bu mevkiye kadar yükselen ilk spor psikoloğu. Görevi, takımı zihinsel olarak hazır tutmak. Profesyonel spor dünyası inişli çıkışlı bir dünyadır. Sporcular forma girer ve formdan düşer. Sakatlanırlar, takıma girerler, takımdan çıkarılırlar. Bütün bunlar profesyonel sporcu olmanın özellikleridir. Bir sporcunun formdan düşmesi ya da kendini kötü hissetmesi spor psikoloğuna başvurmasını gerektirir. Sporcular ve antrenörler bu inişli çıkışlı evreleri doğal karşılayabilmeliler. Futbolcular sürekli olarak sorunlarını nasıl aşacakları konusunda eğitilmeliler. Her gün, özellikle maç günleri futbolcular zihinlerindeki sorunları ya da onları rahatsız eden duygusal zorlukları spor psikoloğu ile paylaşmalılar. Sorunlar çözüldükten sonra ise maçlarda daha iyi performans alınması sağlanabilir. Bir spor psikoloğu futbolcuları çok iyi gözlemleyebilir. Onları anlayıp, onlara neyin yarayıp neyin yaramadığına karar verebilir. Performanslarını yakından izleyip, yetersiz koşullar yada formsuzluk gibi olgular saptadığında bunun fiziksel mi yoksa zihinsel bir sorun mu olduğunu futbolcuya sorar. Teknik direktörler ise bu sorunun fiziksel yada teknik olup olmadığını düşünürler aradaki fark işte budur.
Spor psikoloğu ve aynı zamanda takımın teknik direktör yardımcısı Bill Beswick’in Middlesbrough takımında gözlemledikleri ve uyguladığı yöntemler şöyledir ;
Futbol ve spor bilimi
Her gün büyük rekabet ortamlarında bulunan bu oyunculara güvenli, sıcak ve pozitif bir ortam hazırlamak şart. Onları destekleyerek kendilerine güvenlerini üst düzeye çıkartmaya çalışmıyoruz. Hazırladığımız ortam sayesinde zaten bu itici gücün yanlarında olduğunu hissedeceklerdir. Futbolcuların soyunma odası hoşuma gitmemişti çünkü oyuncuları küçük gruplara ayırıyordu. Yeniden tasarlayıp daha açık bir alan yarattım. Biz bir ekibiz. Birbirimize bakıyoruz, birbirimizle konuşuyoruz, birlikte gülüyoruz. Eskiden oyuncular masaj yaptırmak için ayrı odalara giderdi. Artık her şey aynı yerde birlikte hallediliyor. Radyoyu açıyoruz ve oyuncular geldiğinde müzik çalıyor. Antrenman hazırlıkları bittiğinde, oyuncuların enerji seviyesi yükselmiş oluyor. Futbolcular sürekli spot ışığı altında ve kesinlikle büyük bir baskı altındalar çünkü başka insanların aksine yaptıkları iş haftada iki, bazen üç kez masaya yatırılıyor. Birkaç saniye içinde kahramandan, sıfır noktasına düşme riskleri var. 35 bin kişi yaptıkları işi yargılıyor. Sürekli sakatlanma riski taşıyorlar. Bu arada daha iyi bir futbolcu, yerlerini almak için sırada bekliyor. Bu da onların üstünde büyük bir psikolojik baskı yaratıyor. Bu baskıyla yaşamak gerçekten çok zor. Spor psikolojisi hassas futbolcuları maçlara hazırlayabiliyor. Büyük futbolcuların çoğu stres yaşamaz. Nerede oynadıkları onlar için sorun değildir ama kalabalık seyirci önünde oynamaya alışkın olmayanlar bundan etkilenebilir. Her şeyi unutup, sadece futbola konsantre olmaları gerekir. Aksi takdirde bu büyük bir baskı yaratabilir. Takımı büyük maça hazırlamak ve konsantre olmalarını sağlamak çok önemlidir yoksa stres ön plana çıkar. Tünelde onların gözlerine baktığınızda, heyecanlı olduklarını görürsünüz. Karanlık bir tünel, ileride parlak ışıklar ve kalabalığın uğultulu sesi var. 11 genç adam tek bir kapıdan çıkıyor. Heyecanlı, gergin ama savaşa hazır. Diğer kapıdan da farklı renkli formalarla 11 genç adam çıkıyor. Birbirlerini süzüyorlar sonra hakem başlama işaretini veriyor. Birden sesler artıyor. Kulakları sağır eden bir gürültü kopuyor. Bu gerçekten çok ama çok zor bir durum. Özgüven deneyimle birlikte gelir. Gençken büyük maçlarda insan donuverir ama yaşlandığınızda bu maçlara kendinizi daha rahat hazırlayabilirsiniz. Bu artık sizin için sorun olmaktan çıkar. Takımımı maçlara hazırlamak için özel bir teknik kullanıyorum. Beyaz çizgiyi geçtikleri anda bambaşka bir kimliğe bürünüyorlar. Soyunma odasında ya da evlerinde farklı kişilikleri var. “Bu benim ama beyaz çizgiyi geçebilmek için bambaşka biri olmam gerekiyor” demeleri lazım. Bunun için ise profesyonel ve savaşçı kimliğe bakıyoruz. Bu kimliği ön plana çıkartan 8 kelime belirliyoruz. 5 dakika içinde sahaya çıkıp, savaşmam gerekiyor. Kendimi buna nasıl hazırlayabilirim? Hemen o 8 kelimeye bakıyorum ve 5 dakika içinde o kimliğe bürünüyorum. İşte bu mesajı vermeye çalışıyorum. Onları alıp, değiştiriyorum. Bu tıpkı sahneye çıkmak için gelecek çağrıyı bekleyen bir aktöre benziyor. Kulistesiniz ve gelecek çağrıyı bekliyorsunuz ve sahneye çıktığınızda birden Üçüncü Henry oluyorsunuz. Profesyonel futbolcular da sahaya çıktıkları anda işte böyle kimlik değiştirebiliyor.
SAVUNMANIN VE ORTA SAHANIN GERİSİNDE YATAN BİLİM
Spor bilimi, modern futbolda devrim yaratan önemli bir gelişmedir. Dünya Kupası gibi önemli turnuvaları kazanmak bireysel becerileri gerektirir ama her futbolcunun zihinsel ve fiziksel bakımdan formunun zirvesinde olması şarttır. Liverpool John Moores Üniversitesi’nden fizyolog Tim Cable, futbolcuların sahadaki mevkilerine uygun antrenman yapmaları gerektiğini söylüyor çünkü sahada her futbolcudan farklı şeyler yapması bekleniyor. Kalecinin bir santrafordan farklı görevleri vardır. Bir orta saha oyuncusundan beklentilerse daha farklıdır. Kanat oyuncularını bambaşka görevler bekler. Antrenmanların asıl amacı futbolcuların form seviyelerini yükseltmektir. Bunun için de elbette antrenmanların bu amaçlara uygun şekillendirilmesi gerekir. Hücum, orta saha, savunma ve rakip takımın gol atmasını önlemek en az gol atmak kadar önemlidir. Zayıf bir savunma felaket anlamına gelir. Savunma oyuncularının zihinsel ve fiziksel olarak ta güçlü olması gerekir. İşte bunun en iyi örneği;
Middlesbrough’nun ve İngiliz milli takımının savunma oyuncusu Gareth Southgate. Bill Beswick, Southgate’in yıkılmaz olduğunu iddia ediyor. Teknik top becerisi ise üst seviyelerde seyrediyor. Taktiksel olarak, İngiliz milli takımında ve Aston Villa’da oynadığı için de mükemmel durumda. Görevinin bilincinde ve etrafındakilerin de ne yapmaları gerektiğinin farkında olan bir futbolcu. Middlesbrough spor fizyoloğu Chris Barnes, Gareth’ın güçlenmesinde yardımcı oluyor. Bir savunma oyuncusunda üst beden gücü çok önemlidir. Sırt, boyun ve göğüs kasları % 100 formda olmalı. İyi bir savunma oyuncusu olabilmek için formda bir beden yeterli olmaz. Konsantrasyon bir savunmacı için en önemli unsurdur. Kalenin önünde duran bir savunmacının hata yapma hakkı yoktur. Bunu yapabilmek içinse olağanüstü bir konsantrasyona ve güvene gereksinim vardır. 90 dakika boyunca bu konsantrasyonu sabit tutmak, baskı altında önemli kararlar vermek kolay bir şey değildir. Aleyhinize giden maçlarda bile konsantrasyonunuzu korumanız gerekir yoksa yanlış kararlar verebilirsiniz. Sürekli kontrollü olmanız şart.
Savunmanın en gerisinde ise kaleci yer alır. Kalecilerin olağanüstü konsantrasyona gereksinimleri vardır. Bir anlık dalgınlık maçın kaybına yol açabilir. Fiziksel olarak bir jimnastikçi kadar esnek olmaları gerekir. Kalecilerin iri olması şarttır. Uzun boylu, çevik ve iyi bir beden yapısına sahip olmaları gerekir. Middlesbrough’da kaleci antrenörü Paul Baron şöyle söylüyor ;
Futbol ve spor bilimi
“Antrenmanlara yansıttığı maç verileri sayesinde Mark Schwarzer gibi kaleciler ayak uçlarıyla bile kurtarışlar yapıyor. Bütün bunları cumartesi akşamüstleri olacak şeyleri düşünerek yapıyoruz. Şutların nereden gelebileceğini kestirmeye çalışıyoruz. Nasıl geleceklerini, tek vuruşla mı iki hamlede mi geleceklerini, vole mi başka türlü mü olacaklarını kararlaştırıyoruz. Kalecilerin bu toplar gelmeden önce yerlerini almaları gerekir. Kalecilikte önemli olan, atağın açısını kestirmek, futbolun geometrisini anlamaktır. Kalecilik insanın kanına çok genç yasta girer. En önemli olgu açıları anlamaktır. Doğru yer tutmak ve doğal olarak açıyı daraltmak gerekir. Kaleyi rakip için elinizden geldiğince daraltmalısınız. Uzaktan gelen şutlarda öne çıkmanın bir anlamı yoktur çünkü kale zaten o mesafeden dar görünür. Tek yapmanız gereken toptan uzakta durmak ve müdahale etmek için kendinize zaman tanımaktır. Eğer top kalenin tam karşısındaysa topa yakın olmalısınız yoksa kale rakibe büyük görünür. Rakip vurmadığı halde topa çok yaklaşırsanız, kurtarma oranınız düşer. Yapacağınız ilk müdahalede kurtarma şansınız yüksektir. Eğer topa rakipten önce ya da onunla aynı anda ulaşırsanız topu kurtarabilirsiniz. Eğer böyle bir olasılık yoksa çıkıp çıkmayacağınıza ya da yerinizde kalıp topu bloke edip etmeyeceğinize karar vereceksiniz. Kalecilerin zinde olması şarttır. Kale 2,5 metre boyunda ve 8 metre enindedir. Şutlar şimşek hızıyla gelir ve her yönden gelme olasılıkları vardır. Bu yüzden her zaman doğru konumda olmaları gerekir. Mark Schwarzer ise biyomekaniğinin üzerinde çalışarak bu engeli aşıyor. Her şey başınızın, üst bedeninizin ve ayaklarınızın aynı çizgide olmasına bağlı. Bu arada vücut ağırlığınızı öne doğru vermeniz gerekir. Bu kurtarışlarınızda size yardımcı olacaktır.”
Kalecilerin yaptığı hatalar özgüvenlerini kaybetmelerine yol açabilir. İngiliz milli takımının kalecisi David James form düşüklüğünden spor psikolojisi sayesinde kurtuldu. David James yaşadıklarını şöyle paylaşıyor ;
“Liverpool’dayken islerin hiç de iyi gitmediği zamanlar oldu. Bu durumu kendi kendime aşmak için çabaladığımda çaresiz kaldığımı hissettim. Oldukça gururlu bir insanım, bu yüzden sorunlarımı kendi başıma çözmem gerektiğini düşünüyordum. Odama gider, orada oturur kendimle hesaplaşmaya çalışırdım. Sonra da doğru çözümü bulduğumu sanırdım ama o çözümler işe yaramadı. Buna karşılık bir psikologla yaptığım 1-2 saatlik konuşmalar sorunlarımın kendi kendime çözemeyeceğim kadar büyük olduğunu bana kanıtlamaya yetti. Bir takım olmanız gerekir ama takım olabilmek için bireylerin güçlü olması şarttır. Tiger Woods dünyanın en iyi golfçüsüyken bir psikologla çalışıyorsa ve bunu açıklamaktan çekinmiyorsa ben de bir kaleci olarak bunu yapabilirim. Sağ bekler, sol bekler, santraforlar, bütün sporcular daha iyiye ulaşmak adına bunu yapabilir.”
Futbol takımlarının makine dairesi orta sahalarıdır. En çok onlar çalışır ve asla durmazlar. Bu yüzden orta saha oyuncularının daha dayanıklı ve çevik olması gerekir. Dünyanın belki de en iyi orta sahalarından biri Manchester United’tadır. Yetenekli üçlü Paul Scoles, David Beckham ve Ryan Giggs. Sarf ettikleri eforun yan etkileri olabiliyor ve yorgunluk, işlerinin bir parçası. Spor bilimciler buna da çare bulabiliyor. Kulüpler artık yorgunluklara karşı fizyologlara danışmaktan çekinmiyor. Maç analizlerinden gördüğümüz kadarıyla gollerin büyük bir kısmı maçların son 10 dakikasında geliyor. Bu yorgunluk ve bireysel hatalara bağlı olabilir ya da futbolcular maçtan kopma noktasına gelmiştir. Golcüler de bunu fırsat bilip gol atabilirler. Futbol koşmayı gerektiren sporlara klasik bir örnektir. Uzun koşular yapmak gerekir. Bunun yanında kısa mesafeli seri koşulara gereksinim vardır. 2-3 metrelik şimşek hızlı koşular yapılır. Bu da farklı yoğunlukta koşuların yapılmasını gerektirir. Spor fizyologları bunu bir koşu bandına uyguladılar. Koşu bandındaki program sprintten yavaş koşuya geçmeye dayalı bir uygulama içeriyor. Bu arada bandın durmasıyla dinlenme olanağı da oluyor. Böylece 90 dakikalık bir futbol maçı bu bantta birebir yansıtılıyor. Sahada ölçülemeyen fizyolojik veriler de burada ölçülebiliyor. Örneğin, oksijen tüketimini ölçmek için şnorkele benzer bir aparat kullanılıyor. Bu yolla bireyin enerji tüketimini ölçmeleri mümkün olabiliyor. Kalp atışları, vücut ısısı, kan akış hızı hatta terleme oranları bile ölçülebiliyor. Seri kan testleri uygulanabiliyor. Kandaki yorgunluğa neden olan radikaller olan; glikoz ve serbest yağ asidi gibi vücudun enerji üretmekte kullandığı maddeler ölçülebiliyor. Bu gibi testlerden alınan veriler sayesinde, özellikle Dünya Kupalarının oynandığı sıcak ülkelerde, kulüpler orta saha oyuncularının yorgunluktan yıkılmalarını önleyebiliyor. İlerleyen bilim ve teknoloji birleşip hayatı kolaylaştırıyor.
Beyin vücut ısısına karşı son derece duyarlıdır. Vücut ısısı yükseldiğinde beyin tepki verir ve vücut şalteri indirilmişçesine durur. 2002 Japonya-Kore Dünya Kupası’nda vücutların kendilerini kapatmasını önlemek adına bilim, vücudu serin tutacak çareler aradı. Spor malzemeleri üreticisi Nike tasarladığı formalarla vücut ısılarının yükselmesini önlüyor. Nike ekibinin üyelerinden Charlie Brooks’un bu konudaki açıklaması şöyle ;
“Hollanda’daki TNO laboratuvarlarıyla çalışıyoruz. Bu şirket birçok denek üzerinde deneyler yapıyor. Askeri alanda yaptıkları deneylerle isi yükselmesinin performansı nasıl etkilediği inceleniyor. Yapılan deneylerde stresli ve fiziksel aktiviteler sırasında ısıda oluşan en ufak bir yükselmenin bile performansı büyük ölçüde etkilediği görüldü. Ürettiğimiz bir ürünle vücut ısısının yükselmesini önlüyoruz. Bunun için sıcaklığa, neme, sporcunun o anki terleme oranına bakmak zorundasınız. Bu arada giysinin rahat olması gerekiyor. Çok terleyen bir sporcunun üstündeki forma bu teri emecektir. Kumaşın teri bütünüyle emecek ve vücuttan uzak tutacak tarzda tasarlanması gerekiyordu.”
Futbol ve spor bilimi
Bilim ve teknoloji, orta saha oyuncularının kramponlarında da kendini gösteriyor. Doktor Mark Lake Liverpool’daki John Moores Üniversitesi’nde biyomekanist ve krampon üreticileriyle ortak çalışmalar yapıyor. Futbolcuların topa vuruş hızlarını ölçüyor ve verileri bilgisayarına kaydediyor sonra topun kontrolünü artırabilmek için ayakkabının ayağı nasıl sarması gerektiğine karar veriyor. Son 5-6 yıldır futbol kramponlarıyla ilgili birçok bilimsel araştırma yapıldı. Kramponların daha koruyucu ve performansı artırıcı nitelikte olmaları bu sayede gerçekleşti. Artık kramponlar oyuncuların mevkilerine göre tasarlanıyor. David Beckham ve Paul Scholes gibi orta saha oyuncuları için kramponların ani hareketlere dayanıklı olması gerekiyor. Bir orta saha oyuncusunun sahada dinlenme şansı yoktur. Enerjisini ekonomik kullanıp, hem ileriye destek vermeli hem de geri dönüp savunma yapması gereklidir. Eğer oyuncunun ayağında rahat bir krampon varsa bu elbette performansını olumlu yönde etkileyecektir.
Bilim bu arada 2002 Dünya Kupası topuna da el attı. Bu topun arkasındaki isimlerden biri Gunther Pfau. Yeni FIFA topunda yeni malzemeler kullanıldı. Farklı malzemeler, topu eskisine oranla, hızını kaybetmeden kontrolünü kolaylaştırdı. Futbolcuların aradığı da buydu. Toplar sönüyor ve ıslak ortamlarda ağırlaşıyordu. Bu top artık 90 dakika boyunca özelliğini yitirmiyor. Bu da David Beckham gibi süperstarlar için iyi bir haber. Hedefe sapmadan giden top tercih ediliyor çünkü topun oraya buraya savrulması iyi bir şey değildir. Futbolcular topa hız kazandırabilmek ve topu hedefe daha rahat ulaştırabilmeyi isterler. Beckham için iyi olan haber, Mark Schwarzer gibi kalecilerin korkulu rüyası oluyor.
HÜCUMLARIN ARKASINDAKİ BİLİM
Bilim, futbol takımlarının gelişmesini sağlıyor ve aynı zamanda bireylere güç ve çeviklik kazandırıyor. Bir takımda teknik direktörün en çok formda olmasını istediği oyuncu forvetlerdir. Çünkü futbol, gol demektir. Gol seyircileri çılgına çeviren tek olgudur. Forvetler takımların kahramanlarıdır. Yetenekleriyle rakiplerini saf dışı ederler. Bir forvet için en önemli şey gol atmaktır. Manchester United’lı Ryan Giggs bu duyguyu çok iyi bilenlerden “Önemli bir maçta önemli bir gol attıysanız bu harikulade bir duygudur. Ancak ben pas atmaktan da gol atmaktan da eşit derecede zevk alırım. Topu kontrol etmek, hızlanmak, kaptırmamak ve kaleye göndermek, önemli olan bunlardır.”
Gol atmak için yaratılmış bir başka isimse İngiliz milli takımı oyuncusu ve dünyadaki savunma oyuncularının korkulu rüyası Andy Cole’dür. “Gol atmak adrenalini yükselten olağanüstü bir duygudur. İnsanları heyecanlandırmak muhteşem bir şey. Bu duyguyu açıklamaya imkân olduğunu sanmıyorum.” Andy Cole gol kaçırmanın moral bozukluğuna yol açtığını da söylüyor. “Gol atamamak insanı hayal kırıklığına uğratıyor ama bu engeli aştıktan sonra, kendi kendinize, bir daha denemeliyim, diyorsunuz. Elinize geçen bütün fırsatları gole dönüştürmeniz imkânsızdır. Moralinizi bozmaz ve devam ederseniz mutlaka aradığınız golü bulursunuz. Önünüzde ne kadar mesafe olursa olsun mutlaka bir şans daha yakalayacaksınızdır ve bu fırsatı kaçırmayacaksınızdır.”
Andy Cole gibi forvetlerin en az olimpik koşucular kadar hızlı olmaları gerekir. Bu yüzden ayaklarındaki kramponların üstünde fazlalıklar bulunmaz. Topu hissedecek kadar yakın olurlar ve hızlarından bir şey kaybetmezler. Spor bilimci Tim Cable forvetler üzerinde de bir araştırma yapmış. Forvetler genelde açık alanda takımdaki herkesten daha hızlı koşarlar. Zaten hızlı oldukları için seçilmişlerdir ve bu yönde antrenmanlar yaparlar. Ayrıca kafa vuruşları ve şutlar için daha çok güce gereksinim duyarlar. Bedenlerinin ince yapılı olması gerekir. Etkili olabilmesi için takımın onun fizyolojisine uygun taktikler geliştirmesi gerekir.
Vücut ölçüleri ne olursa olsun her golcünün hayali aynıdır. Her profesyonel futbolcu hedef olarak kendisine Dünya Kupası’nı seçer. Yıllar sonra bile geriye dönüp, ben Dünya Kupası’nda oynadım diyebilmek ister. Futbolun Dünya Kupası’ndan daha büyük bir sahnesi olamaz. 1998 Dünya Kupası finalinde, David Beckham’ın serbest vuruşuyla İngiltere 2. turda Arjantin’in rakibi oldu. Beckham’ın harika pası 18 yaşındaki Liverpool’lu golcü Michael Owen’i buldu ve sonrasında Owen bir süperstar olma şansını yakaladı. Owen’ın koşusu ve çektiği şut İngiliz seyircileri çılgına çevirdi. Daha sonra spor bilimciler bunun mükemmel bir gol olduğuna karar verdi. Michael Owen’ın Arjantin karşısında attığı gol bir golcüde bulunması gereken fizyolojik özelliklerin neler olduğunu gösteriyordu. Adale yapısıyla rakiplerine direnmeyi başarmasının yani sıra çevikti ve zihinsel olarak buna hazırdı. Doğru kararı verebilmesi için taktiksel olarak ne yapması gerektiğinin bilincinde olması gerekiyordu. Eğer kalenin sağına doğru yönelmeyip golü kaçırmış olsaydı, doğru kararı vermediği, topu Paul Scholes’a bırakmış olması gerektiği söylenecekti ama o ne yaptığını biliyordu. Aslında o anda kendine olan güvenini sergilemişti. O pozisyona girebilmek için bir risk almıştı ve başarısız olma riskini de göze alarak topu kaleye gönderdi.
Futbol ve spor bilimi
Spor bilimi Michael Owen’ın dehasını açıklıyor. Aynı zamanda onun gibi futbolcuların formda ve psikolojik olarak güçlü kalmasına yardımcı oluyor. Maçlar art arda dizildikçe, bilim iyi bir futbolcuyu daha iyi hale getiriyor. İyi bir takımı ise Dünya Kupası galibi yapma yolunda gelişmeler kaydediyor. Antrenörler bu amaca ulaşmak için bilimi kendi taraflarına çekmeleri gerektiğinin farkındalar. Spor bilimi yeteneğin yerini alamaz ama bir antrenör bunu kendi lehine kullanabilir. Sporda kazanmak iyi sporcularla ve tabii ki iyi antrenörler ve iyi antrenmanla olur. Spor bilimi bunu bir adım ileri taşıyabilir.
YORUMLAR:
0 comments: