AFFETMEK VE BAĞLARI KOPARMAK
En önemli bireysel gelişim konularından biri olan “affetmek” kelimesini biraz daha anlamlı ve açık hale getirmek istiyorum. Çünkü yanlış anlayanımız oldukça fazla kanımca. Gerek geçmiş ilişkilerimizde, gerekse güncel yaşadığımız olaylarda zaman zaman anlaşılmamış, haksızlığa uğramış ve diğer insanların gazabına uğramış hissederiz. Birileri bize hak etmediğimiz yanlışlar yapmıştır ve çoğu zaman bunların bizim açımızdan geçerli bi nedeni de yoktur. Öfkeleniriz. İntikam isteğiyle dolarız. Canımız yanmış içimiz acımıştır. Kaldı ki zihnimiz bu acıları ve üzüntüleri unutsa da bedenimiz ve ruhumuz unutmaz. Yeterince ve doğru yollarla ifade edilmemiş duygular hep içimizde bir yerlerde hapsolur ve her defasında çıkacak delik arar. Ve son damlayla taşan bir sel olup akar.
Neticede affetmeyi, kızgın olduğu kişiyle barışmak, ya da o kişinin mazeretlerini mazur görmek ve o kişinin haklılığına inanmak sanan insanlar genellikle bu kavramın hayatımızdaki önemine sırtını dönüyor ve yaşamında cebelleştiği birçok sorunun kökeninin içinde birikmiş olan bu kızgınlık duygusundan kaynaklandığını anlamıyor bile. O zaman diyebiliriz ki aslında affetmek ne barışmak ne de karşıdakini haklı görmektir. Affetmek aslında geçmişle ve yaşadığımız tatsız olaylarla bağımızı koparmak, bizi yönetmelerine dur demek ve enerjimizi çalmalarına bir son vermek demektir.
Bağımızı koparabilmek için öncelikle içimizdeki öfkeyi ve kızgınlığı yargılamaksızın, sebep aramaksızın, boşaltmamız gerekir ki bu işlem gerek ağlayarak, gerek o kişiye vermeyeceğiniz sansürsüz bir mektup yazarak, gerekse fiziksel gerginliği çıkarmak adına yastık yumruklamak şeklinde olabilir. Zihniniz olayları istediği kadar mantığa bürüsün, içinizdeki çocuğun öfkesi boşalmadıkça, o içinden geldiği gibi kızıp bağırmadıkça olayları ve dünyayı asla gerçek olarak göremez ve hep bir gözlüğün ardından bakarcasına bi yanılsama içinde yaşarsınız. Boşaltmadığınız öfke başkalarına aktarılır. Küçük olaylara dev tepkiler verir, olayları kişisel algılar ve kendinizi yok yere harap edersiniz. Yaşamdan olması gerektiği kadar keyif alamaz, hep bi yükle yaşarsınız.
Kişi çocuklukta aldığı çelişkili mesajlardan dolayı, duygularıyla çoğu zaman barışık değildir. Hala daha toplumda bir takım duygular iyi ve kötü diye sınıflandırılırken özellikle çocukluk döneminde utanç ve suçluluk duygularıyla beslenen kızgınlığımız içimizde hapsolmuş ya da kendimize dönmüştür. Zamanla da olaylar unutulunca duygusu da siliniyor sanırız. Ama bilinçaltında açığa çıkmak için beklemektedir. Evet her duygu gereklidir ve anlamlıdır. Duygu iyi kötü olmaz. Duyguyu sizin yaşama biçiminiz, yani duygunun davranışa dönmüş hali ancak kötü olabilir. Kızgınlık bize sınırlarımızı; kime yaklaşıp kimden uzak durmamız gerektiğini bize hatırlatan, kendimizi korumakla ilgili bizi uyaran sinyallerdir. Sömürülmemizi engeller. Ancak bastırıldığında bi zaman sonra patlar ve yaralayıcı, yıkıcı olur.
Dolayısıyla öfkeli olduğunuz insana olan duygunuzu tamamen boşalttığınızda kişiyle görüşüp görüşmemek sizin seçiminiz. Zaten duygu boşaltıldığında genellikle kişi geçmişi geçmişte bırakır, aynı olayı ya da hatayı tekrar etmemek adına içindeki mesajı alır ve yoluna devam eder. Affetmek kişiyle barışmak anlamına gelmez. Aslında kendinizle barışmanız anlamına gelir. Ve gücünüzü yeniden elinize alır ve seçme şansınız olduğunu fark edersiniz. Tamamıyla bizim dışımızda gelişen olaylarda dahi, artık olayın geçmişte kaldığını ve değiştirme ihtimaliniz olmadığına göre olanı olduğu gibi kabul etmek gerektiğini anlarsınız. Ki bu ancak doyasıya ağlayıp bağırıp içinizdekini akıtınca olur ancak. İzin verin ve bırakın. O zaman siz aslında olayların kurbanı değil, gücü olan, seçim yapabilen, hayatına kimin gireceğine ve kimin giremeyeceğine karar veren özgüvenli bir insan olursunuz. İnsanlara ve kendinize bakışınız değişir. Zincirlerinizi kırar ve sonsuza kadar özgür olursunuz...
Songül öztürkcan
YORUMLAR:
0 comments: