HERKESİN MUTLAKA GÖRMESİ GEREKEN MODERN YAPILAR
1. Lotus Tapınağı (Delhi – Hindistan)
Farklı inanışlara ait birçok tapınağın bulunduğu Delhi, Hindistan’ın en büyük ikinci metropolüdür. Ülkenin her dört köşesinden Delhi’ye yapılan göçlerden dolayı çok kültürlü kozmopolit bir şehir olmuştur. Bu modern yapı da dış görünüşü ile bütün dikkatleri üzerine çekmektedir.
Lotus, yüzyıllar boyunca çeşitli toplumların simgesi olmuştur. Hindistan’da da Lotus kutsal bir anlatım taşımaktadır. Bahaî inanışına ait bu Lotus Tapınapı 1986 yılında hizmete açılmış. Havuzları, bahçeleri ve süsleme öğeleri ile birlikte 105.000 m²’lik bir alana yayılmaktadır. Tamamı beyaz mermerden inşa edilen yapı 10 yılda tamamlanmıştır. Yarı açık Lotus çiçeği görünümündeki bu yapı iç içe geçen 3 küme, her kümede 9 yaprak olmak üzere toplamda 27 taç yapraktan oluşan ilginç bir çatıya sahiptir. Ayrıca çevresinde bulunan havuzlar da tapınak gibi Lotus görünümü verecek şekilde geometrik planlı yapılmıştır. Tapınağın merkez salona ulaşan 9 adet giriş kapısı bulunmakta. Ayrıca bu tapınakta aynı anda 2500 kişi ibadet yapabilmekte. İlginç dizaynı ile birçok mimari ödüle de layık görünen Lotus Tapınağı gören herkesi büyülemeye devam ediyor.
2. Ulusal Tiyatro (Pekin – Çin)
Mimarisi ile herkesin dikkatini çeken, Tian’anmen Meydanı’ndaki Pekin Ulusal Tiyatrosu 2007 yılının temmuz ayında açılmış. Havalimanı tasarımları ile tanınan, École des Beaux-Arts eğitimli, ünlü fransız mimar Paul Andreu tarafından yapılmış. 6500 koltuk kapasiteli, 200 bin metrekarelik alana yayılan bu sanat merkezinin dışı, titanyumla kaplanmış camdan oluşmakta. Dışarıdan baktığınızda adeta bir yumurtayı andıran bu yapının etrafı ise yapay bir göletle çevrilmiş. Yapıya ulaşabilmek için gölün altındaki koridordan geçmeniz gerekmekte.
Yapıda üç büyük salon bulunuyor. Opera, bale ve dansların sergilendiği salon 2416 koltuk kapasiteli, konser salonunun kapasitesi ise 2017. Bunların yanı sıra 1040 koltuk kapasiteli bir başka tiyatro salonu da bu muhteşem yapının içerisinde bulunuyor.
3. Guggenheim Müzesi (Bilbao – İspanya)
İspanya’nın Bilboa şehrinde bulunan Guggenheim Modern Sanat Müzesi 11.000 m² alana yayılmaktadır. Bir kağıda benzer şekilde yapılan müze duvarları kıvrımlı biçimdedir. Müze, Bilbao şehir merkezinde, Nervión Nehri’nin kenarında bulumaktadır. Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi mimar Frank Gehry tarafından tasarlarlanmıştır ve yapımı 1997 yılında tamamlanmıştır. Bu bina Dekonstrüksiyon tarzı stilde inşa edilmiştir.
Bilboa şehrinin en önemli görülmeye değer mekanlarından birisi olan Guggenheim Modern Sanat Müzesi, 20.yüzyıl çağdaş sanata odaklanmıştır. İçerisinde bulunan Enstalasyon, Dijital Art ve benzeri sanat objeleri, resim ve heykellerden daha fazladır. Müzenin yıllık konuk sayısı 1 milyon civarındadır.
4. 30 St Mary Axe (Londra)
Londra’nın merkez bölgesinde bulunan 30 St Mary Axe Londra’nın simgeleşmiş yapılarından biridir. Yapımı 2003 Aralık ayında bitmesine rağmen 2004 Mayıs ayında açılışı yapılmıştır. 40 katlı 180 metre uzunluğunda olan bina Baltık gemi ve gemi bilgileri satan bir firma tarafından yaptırılmıştır. Ünlü mimar Norman Foster tarafından inşa edilmiştir.
Bina Pro Şeklinde tasarlanmıştır. Aşağı kısımlar incedir ve gitgide genişleyerek tepe noktasına doğru tekrar incelmeye başlamakta ve tepede koni biçimini almaktadır. Yüksek katlı yapının formu, rüzgardan oluşacak basınç, çekme ve türbülans etkisini en aza indirmek amacıyla dairesel tercih edilmiştir. Binada 7429 adet geri dönüşümlü cam kullanılmıştır. Diagrid Strüktür sistemi kullanılmıştır.
En iyi tasarıma sahip gökdelenlerden biri olan 30 St Mary Axe Londra’nın her yerinden görünmektedir.
5. Centre Pompidou (Paris – Fransa)
Renzo Piano ve Richard Rogers’ın birincilik ödülünü* alarak inşa edilmiş bir yapısı olan Centre Pompidou 1977 yılında açılmış. Açıldığı gibi müzecilik konusunda, yeni bir evreyi de beraberinde getirmiş oldu. Müze’nin toplumsal yaşantıdan kopuk bir nesneler topluluğu olmaktan sürekli güncellenen bir mekan haline gelişinde önemli bir aşamayı temsil etmekte.”Pompidou”, müze olmazdan önce Cumhurbaşkanı iken, 1969’da alınan kararla, genel müze çerçevesinin dışına taşacak bir müzenin yapılması kararlaştırılır.
Archigram etkileri taşıdığı söylenen bu tasarımda tek cephe saydamdır. Kapalı müze anlayışını değiştiren bu kültür merkezinde tüm yapı ve servis elemanları dışarı taşınmıştır. Oldukça büyük bir mekana sahip olan merkez, adeta hiç bir şeyi gizlemeyen bir yapıdır.
Kırmızı renk, insan dolaşımını, yeşil sıvı; sarı, elektirik; mavi ise hava dolaşımını simgeler. 90.000 metrekare üzerine inşa edilmiş modern merkez; 371.000 kitabın bulunduğu bir halk kütüphanesi, Ulusal Modern Sanat Müzesi ve Endüstriyel Tasarım Merkezi, sürekli sergiler bölümü, Akustik ve Müzik Araştırma ve Koordinasyon Enstitüsü’nden oluşmaktadır. * : İkincilik ödülünü ODTÜ Mimarlık Bölümü Başkanlığı yürüten Selahattin Önür almış.
6. MoPop (Seattle – Amerika)
Seattle’da 2000 yılında açılmış müzik müzesi MoPop (Museum Of Pop Culture) Dekonstrüktivizmin öncülerinden biri olan ünlü mimar Frank Gehry tarafından tasarlanmış. Bina 21.000’nin üzerinde aliminyum ve paslanmaz çelikle kaplanmış. 280’nin üzerinde çelik kaburga kullanılmış. Çatısı ise ince tahtalarla yapılmış. Frank O. Gehry müzeyi tasarladığında, Rock N Roll deneyimini çağrıştıran bir yapı oluşturmak istemiş. Birkaç gitar satın almış, parçalamış ve bunları yapı taşları olarak kullanmış.
Dokuların ve sayısız renklerin birleşimi olan MoPOP’un dış kısmı, müziğin tüm enerjisini ve akıcılığını iletmektedir. 21 bin ayrı ayrı kesilmiş ve şekillendirilmiş paslanmaz çelikten yapılmış ve boyalı alüminyum içeren üç bin panel, binanın dışını sarmaktadır. Binanın dışı ışığa göre farklı renkler vermektedir ve farklı açılardan bakıldığında da değişmektedir. Bina ziyaretçilerine müzik ruhunu ve kültürünü sürekli hatırlatmaktadır.
7. Ribbon Şapeli (Japonya)
Japonya, Hiroşima’da bulunan Onomichi otelinin harika bahçelerinden olan Bella Vista Sakaigahama’da yer almaktadır. 2002 yılının Kasım ayında yapımı tamamlanmış olan Ribbon Şapeli Japonya’da birçok farklı dalda ödül kazanan bir şirket olan NAP Architects tarafından tasarlanmış.
Japonya İç Denizinin panoramik manzarasına sahip bir tepede bulunan ve iki spiral merdivene sahip benzeri görülmemiş kompozisyon kullanılan bir yapıdır. İki spiral, 15,4 metrelik zirvesinde tek bir kurdele oluşturmak için kesintisiz bir şekilde birbirine bağlanmaktadır. Titanyum çinko alaşımla üretilen yapının üst kısımlarında, ahşap paneller kullanılmış. Muhteşem okyanus manzarası ve modern mimarisi ile Ribbon şapeli nikah salonu olarak kullanılmaktadır.
8. Fulton Center (New York)
Fütüristik bir mimariye sahip Fulton Center Manhattan’da bulunan bir metro merkezi. Fulton Centre şık, şeffaf bir cephe içerisinde yer alan geniş bir atriyum etrafında düzenlenmiştir. Konik çelik sütunlar kullanılmış. Merkezi konik bir kubbe ile örtülüdür. Günde yaklaşık 300.000 yolcu bu istasyonu kullanmakta.
Kubbesi için James Carpenter, Grimshaw, ve Aydınlatma Tasarımcısı Arup NewYork dev reflektör tasarımı ile bir entegrasyon yapmışlar. Gün ışığını en alt katmandan en üst katmanlara kadar mükemmel bir şekilde yaymayı başarmışlar. X desenli florasan lambalar metro platformlarına ve yaya koridorlarına metal tavan panellerle dahil edilmiş. 952 delikli alüminyum panelden oluşan, her biri paslanmaz çelik kablo ile örülü reflektörler asılı.
9. Sidney Opera Binası (Sidney – Avustralya)
Sidney Opera binası 20. yüzyılın en önemli eserlerinden birisidir. 1959 yılında Sidney’de bir opera binası yapmak için tasarım yarışması düzenleniyor ve 32 ülkeden 222 kişi katılıyor. Yarışmayı neredeyse hiç tanınmayan, Danimarkalı bir mimar olan Jorn Utzon kazanıyor. Yarışan diğer kişiler gibi o da binanın yapılacağı yeri hiç görmemişti, sadece fotoğraflara bakarak çalışmıştı. Utzon’un tasarımı diğerlerine göre çok daha değişik olmasının yanı sıra, hayata geçirilmesi en zor projeydi. Binanın hem görüntüsü hem de yapım masrafı büyük tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalar içerisinde bina ancak 10 yıl sonra 20 Ekim 1973’te, Kraliçe II. Elizabeth tarafından açıldı.
Bina 1.8 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Çatı iskeleti 161 bin ton ağırlığındadır ve 350 km’lik kablolarla desteklenir. Yelkenlerde bir milyondan fazla temizlik gerektirmeyen ve güneşte parlayan anti-bakteriyel, seramik İsveç kiremidi bulunur. Yapı aynı zamanda dünyadaki en büyük tiyatro perdelerine sahiptir. Yün perdelerin her biri yaklaşık 93 metrekare alanı kaplar ve altı kişi tarafından çekilir. Bina içerisinde 5 farklı gösteri salonu, sinema ve restorant bulunur.
Danimarkalı mimar Joern Utzon bu eseriyle 2003 Pritzker Mimarlık Ödülünü kazanmıştır. Sidney Opera Binası da “Unesco Dünya Kültür Mirasına” eklenmiştir.
10. Haydar Aliyev Kültür Merkezi
Şehrin Sovyet dönemi tarzındaki köşeli mimarisinden uzak, fazlasıyla kıvrımlı bir tasarıma sahip olan kültür merkezi, müze, konferans salonu ve sergi alanını barındıran bir kompleks bütünüdür. Dünyanın en ünlü kadın mimarı olan Zaha Hadid tarafından yapılmıştır. Yapı, Azerbaycan mitolojisindeki Hazar Denizi’nin yükselişini yansıtmaktadır. İnşası sırasında evlerinden tahliye edilenlerden ötürü insan hakları savunucularının eleştirilerine maruz kalmıştır. Bosna ve Sırbistan’dan işçilerin zorla çalıştırıldıklarına dair şikayetlerde bulunmaktadır. Yapı maliyetiyle de eleştiri oklarına maruz kalmıştır. Maliyeti yaklaşık 250 milyon dolardır.
YORUMLAR:
0 comments: